3 Temmuz 2012 Salı


ALLAH’I NASIL RAZI EDELİM!
                                               “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.”
                                                                                                                                               Ayet meali
 NASIL MI RAZI EDELİM? Kendi yaptığımızdan razı olarak. Ne demek yani, kendi yaptığımızdan razı olursak Allah ta bizden razı olur mu demek istiyorsun, diyebilirsiniz. Ben de evet, bence bu rızanın ilk basamağıdır derim. Bunu bir örnekle açıklayayım: Babanız bir ayakkabı almak için size kaliteli bir ayakkabı alacak kadar bir para vermiş olsun. Siz parayı aldınız ve ayakkabıcıya gittiniz. Görünüşüne, rengine ve modeline ve hatta markasına aldandığınız bir ayakkabıyı denemeden almak istediniz. Satıcı da hakiki deri ve orijinal diye sizi ikna etti. Siz inanarak eve gelip giydiğinizde ayakkabının sıktığını fark ettiniz. Zamanla açılır diyerek giyindiniz. Akşam eve dönünce bembeyaz çorabınızın renklendiğini gördünüz. Biraz pişmanlık hissetmeye başladınız , acaba kazıklandım mı diye şüphelenmeye başladınız. Ama ona da bahane bularak, olsun ben de renkli çorapla giyerim dediniz ve ertesi sabah giymeye devam ettiniz. O gün yağmur yağdı ve sizi yolda yakaladı. Ayakkabınız ıslandı ve bir müddet sonra su aldığını hissettiniz. Eve geldiğinizde ayakkabının açılmış olduğunu fark ettiniz. Ne hissedersiniz. “çakmaymış”… dersiniz değil mi? Meğer 150 liraya 15 liralık çakma bir ayakkabı almışsınız. Şimdi soruyorum size yaptığınız alışverişten siz razı oldunuz mu? Hayır. Peki babanızın razı olacağını düşünüyor musunuz? Hayır. Babanız sizi memnun etmek için o parayı verdi ve siz yaptığınız alışverişten razı olmadınız. Nasıl babanızın razı olasını beklersiniz.
Aynen bu misalde olduğu gibi, Yaratıcımız bize hadsiz değerli duygular, duyular organlar hisler vs. vermiş. Bize bunlarla ebedi saadeti satın almamızı murat etmiş. Eğer biz yaptığımızdan kendimiz memnun kalmazsak vicdanımızı ikna edememişsek nasıl yaratıcımızın razı olmasını bekleriz. O bizim razı olmamız için hayatı , ömrü, ve sahip olduğumuz her şeyi verdi biz bunlardan saadet ve mutluluk devşirememişsek nasıl rabbimizin rızasını bekleyebiliriz. Biz kendimizden razı değiliz ve yaptığımızı beğenmiyoruz ki rabbimiz beğensin. O halde rabbimizi razı etmenin birinci merhalesi kendimizi yani vicdanımızı razı etmek.
Ayakkabıcı örneğine geri dönelim. Burada iki türlü tavır sergileyebiliriz. Ya alçak ayakkabıcı beni aldattı diyerek sorumluluktan kurtulup kendimizi aldatabiliriz. Ama bu züğürt tesellisinden ileri gitmez ve bizi sorumluluktan kurtarmaz. Vicdanımız ikna olmaz. Ya da kendi hatamızı anlayarak  sorumluğu üslenip, yeterince araştırmadan kalitesini test etmeden sorup soruşturmadan zahire aldandığımızı kabul ederiz. O zaman belki babamıza gider ve hatamızdan dolayı affedilmeyi umarız. (Bize düşen vazifeleri yaptıktan sonra, yine de aldatılmışsak o başka mesele vicdan ondan rahatsızlık duymaz. Ben görevimi yaptım diye teselli bulabilir. Bu durumda babanız size yeni ayakkabı parası verebilir.)
Şimdi örneği yeniden ele alalım. Babanız para vermiş ve siz parayı aldıktan sonra babanıza: babacığım ben ayakkabıdan anlamam, kaliteli kalitesiz; deri yada meşin; marka yada çakma anlamam ne yapayım dediniz ve babanız da size ayakkabıdan anlayan birin tavsiye etmiş olsun.  Sizin önünüzde yine iki alternatif var; ya tavsiyeye uyarsınız yada kafanıza göre takılırsınız. Burada kafanıza göre takılırsanız babanız bunu duyduğunda bundan hoşlanmayacağını bilirsiniz rahat etmezsiniz. Yani yine razı olmadınız ki babanız razı olsun. İkinci durumda babanızın tavsiye ettiği kişinin tavsiyesine uyarsanız her iki durumda da gölünüz rahat olur. Sorumluluktan kurtulmuş babanızı razı etmiş olursunuz.
İşte bu misalde olduğu gibi rabbimiz de bize bizden nasıl razı olacağını açıklamış ve bize bir resul göndererek bize eğer beni seviyor ve razı etmek istiyorsanız resulüme uyun ki ben de sizi sevip razi olayım. Ona ne kadar uyup uymadığımızda kriter yine vidan vicdanımızı razı etmişsek ona doğru şekilde uymuşuz demektir. Zaten insan bilmediğinin sorumlusu değildir.
 Misali şöyle devam ettirelim. Aslında parayı veren babanız. Dükkân da babanıza ait ve dükkân sahibi babanızın isteğine göre davranıyor. Tavsiye ettiği kişi de sizin ve babanızın hoşlanacağı şeyi öneriyor size.
Bu temsili hakikate uygulamak ta size kalsın, arife tarif gerekmez. Benden sadece ip uçları: başımıza gelen her şey, her hal her hareket ve bize muhatap edilen eş, dost, düşman herkes ve onların tavırları nerden geliyor? Eğer bunlardan şekva ediyorsak unutmayalım ki Allah’ın memurlarından şekva ediyoruz. Kâinattaki eserleriyle sonsuz hikmet ve rahmet sahibi olan Allah’tan geliyor her şey. O onları yaratmaya razı olmuş, peki ya biz onları kabule razı mıyız?
Allah’ım. Kalplerimizi iman ve Kuran nuruyla nurlandır.
Biz yalnız sana muhtacız. Mutlak acz ve fakrımızı fark ettirmek suretiyle bizi zengin kıl. Zira zenginliğimiz sana duyduğumuz acz ve ihtiyaca baktığını anladık.  Bizi senden müstağni olduğumuz zannıyla hakiki fakre düşürme. Bizi kendi havl ve kuvvetimizden beri kılıp senin havl ve kudretine tabi olan kullarından eyle. Âmin.
Abdurreşid şahin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder