26 Ocak 2012 Perşembe

ZİKRET Kİ ZİKREDİLESİN

EY NEFİS!

Bu gün yine boş sandıklarla çıktın rabbinin huzuruna. Sen kılmış olduğunu ve içerisinde rabbine neleri söylediğini kendin dahi hatırlamadığın namazlarını kıyamette rabbinin hatırlamasını nasıl umarsın!

Sen görmüyorsun ki namazlarını onun görmesini isteyesin. Yıllar geçse de lezzetini kalbinde tattığın namazlar nerede?

Onları hatırlıyor olman onun tarafından anılıyor olmanın bir alameti değil mi?

O sana o namazları sık sık hatırlatarak adeta ‘ben boş sandıkları değil küçük ama zinetli, zümrüt misal namazları isterim’ demiyor mu?

“Bana ne getirdiğine önce kendin bir bak! Sandığın içinde ne olduğunu kendin dahi bilmezken benim hatırlamamı nasıl beklersin. Sen beni zikretmedin ki ben seni zikredeyim. Sen hiç unutamadığın zinetleri getir bana. Sunacaksan onları sun bana, kulağını kalbine yanaştırdığında seni zikrettiğimi duyacak, huzur bulacaksın o zaman” demeyecek mi?

Ey nefis!

Sahi sen onunla ne konuştuğunu anımsıyor musun? O halde hala nasıl onun seni zikretmesini bekliyorsun?

Ey kölesini yedirip içiren, sonra uykuya emanet eden gafil!

Nefs kölesini Allah’a sat ki cenneti bulasın. Nefsin yakasını bırakma ki o seni yaka-paça gazabın koynuna atmasın.

Gerçekten sevdiğin ve değer verdiğin birinden veya birilerinden bir hediye aldığında memnun olur, minnettarlığını ilan edersin. O hediyeyi her gördüğünde onu hatırlar zikredersin. Onu başkasına gösterdiğinde sana hediyeyi vereni yâd eder ve bana bunu falanca verdi diye ilan edersin. Peki, sana her gün ve her anda hadsiz hediyeler sunan rabbini neden hatırlamaz ve minnetle yâd etmezsin. Yoksa onun sendeki kıymeti daha mı az ki onu pek az zikredersin. Ya da onun hediyesinin çokluğu onu kıymetten mi düşürüyor ki zikretmeye değer bulmazsın.

Sonra bir de rabbim beni unuttu diye insanlara dert yanarsın. O nasıl seni unutur. Her an seni var edip yanında gözetleyen rakibin iken…

Her an nefes alıyor, görüyor, işitiyor ve hissediyorsun. Bütün bunlar çok mu kıymetsiz. Sorarım sana gözlerinin bedeli nedir, kalbini kaça satarsın, işitmenin bedeli ne?

Anadan doğma kör olsan sevdiğin birini bir dakikacık görme uğrunda bütün servetini vermez miydin? Gözünün nuru çocuğunun sesini bir kez işitmenin bedeli nedir? Sekeratta kalbin durmuşken bir dakikacık daha atması için bütün varlığını vermez miydin?

Oysa sen her an görür haldesin. Gözünün ve gördüklerinin bedeli olarak ne veriyorsun? Sevdiklerinin sesi kulaklarını okşuyor. Hangi bedeli ödüyorsun? Kalbin canın için ve cananların için durmadan atıp duruyor.

Sahi kalbinin sahibine ödemen gereken bir bedel yok mu sence?

Sen sevdiklerine seni hatırlamaları ve anmaları için hediyeler verirsin. Onların teşekkürü unutması durumunda nankör diye dert yanarsın.

Öyleyse ey nefis senin nankörlüklerine ne demeli… O seni hadsiz nimetleriyle zikrediyor sen de onu hadsiz bir niyet ve itikad ile zikret ki onun seni her an zikrettiğini göresin. Sana verdiklerini ve veriyor olduklarını fark ederek şükret ki nimet ziyade olsun. Aksi takdirde sen unuttuğun için unutulursun ve nimeti inkâr edenlerden olursun.

Ey rabbini arayan nefis!

Allah’ı yanında bulmak ve her an nimet içinde olmak istersen namazla ve sabırla ona yönel. Onu çokça zikret ki seni zikrettiğini göresin.

ABDURREŞİD

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder