Vel asr… asra yemin olsun… her şeyi zevale mahkum eden özünü alıp posasını çürüten vakte yemin olsun…
Evet tasdik ediyorum ki asır şahittir. O, fenaya gidişin ve zevalde kayboluşun şahididir. Gün yüzüne çıkan her şeyin yüzüne bir gün gelip yokluk toprağı örtüleceğinin şahididir o. Gözlerin ferinin söndüğünün, seslerin sedasının kesildiğinin, ellerin acz içinde titreyişinin, derilerin pörsüyüp gidişinin, nice güzellerin ve güllerin soluşunun şahididir o.
Evet asır şahittir ki hiçbir şey kararında kalmıyor. Sevgiler de sevgililer de soluyor. Asır şahittir ki insanın tutunacak zemini kayıyor. Dağlar parçalanıyor, kayalar ufalanıyor. Kumlar zamanın rüzgârına kapılmış, meçhule gidiyor, üstelik bir daha dönmemecesine… O deyip işaret ettiğim hiçbir şey o olamadan kayboluyor. İnsanlar da eserleri de izleri de silinip gidiyor…
İnnel insane lefii husr… o hâlde insan için hüsran vardır…
Ey kendine güvenen ‘ben’ine benlikler takan insan. Bu gidişlere ne diyeceksin… Durdurabilir misin zamanı? Kaldırabilir misim zeval ve fenayı üzerinden…
Hayır mı?
O zaman senin için hüsran vardır.
Beden benim, el benim, göz benim mi diyorsun. Çocuklarım, eşim, arkadaşım var, sevdiğim, servetim var sırtımı yasladığım. Dostlarım var elimden tutacak. Aklım var beni yanıltmayacak, mı diyorsun?
Göz benim, hangi pencere olursa oradan bakarım. Kulak benim, dilediğim şarkıyı çalarım. Mide benim, zevkime ve keyfime bakarım. Ayak benim, istediğim yolu tutarım. Keyif benim, canımın çektiğini yaparım mı diyorsun.
Ey nefis! İşte o zaman sen hüsrandasın ve senin hüsranına asır şahittir. Lezzetinin eleme dönüşmesine zeval şahittir. Benim, dediklerinin sende kalmadığı açıktır ama elemin senden gideceği pek öyle değil. Bak dilindeki tat sönerken gönlüdeki elem hâlâ orada duruyor. Durduramadıklarının sancısı yüreğini yakıyor. Unutmak için sarıldığın sarhoşluk bile tesir etmiyor bu yaraya.
Ömrün sayılı, tadacakların sayılı, sevdiklerin, malın mülkün sayılı. Bak asr diyor ki sayılı günleri olan zarardadır. Çünkü zaman sayıları eksiltmekte; sayılı olanları gayb etmekte. Öyleyse ey nefis! Saymayı bırak da sayılmayanı ara. İnsaniyetinin gereğini yap da fenanın üstündeki perdeyi kaldır. Yoksa vay hâline çünkü asr şahittir.
İllelleziine aaminu aamilussaalihat… İman eden ve imanının gereğini yapanlar müstesna…
Yokluğa gidişin istisnası yok mudur, diyorsan , zevale razı olmuyor, fenayı sevmiyorum, diyorsan… Yokluktan, elemden ve hüsrandan kurtulmanın çaresi yok mu, diye soruyorsan eğer… Bak Rabbin sana sesleniyor. Kulak ver O’na. Kalbindeki beka arzusuna kulak ver. Hiç susmayan vicdanının sesine, ebed ebed diyen ruhunun yakarışına kulak ver. Aczine, fakrına ve kasırlığına bir bak ve sor kendine, bütün bu olup bitenler nedir diye. Sor kendine, benim dediklerin nereden geldi diye.
Sahi sen gözü nereden aldın, görmeyi kimden öğrendin, sevgiyi kalbine kim koydu, çok sevdiğin aklın başına nasıl geldi, güzeli sana güzel kılıp kötüyü çirkin gösteren kim?
Evet ey nefis! Sen de çok iyi biliyorsun ki onlar sana ait değil. Sana ve bütün varlıklara sahip olduklarını veren ve vermeye devam eden Biri var. Her şeyi yaratan ama yaratık olmayan biri.
O hâlde kendi gerçeğini gör ve sana seni ve sendekileri takanı tanı. O, kendini yarattıkları aracılığıyla tanıtan ve sevdiren Rabbini tanı ve sev ki sen de helak olanlardan olmayasın. Asır senin zevaline de tanıklık etmesin.
Yani ey nefis sana takılan güzellikleri sahiplenme ve güzellerin ardında güzelliği dokuyan eli gör ki o güzellik kalbine aksın. Sonra kalbinden yansıyarak gözünde, elinde ve dilinde dokunsun Cemil’in güzelliği. Gözde göreni gör ve onun sende görmesine ve görünmesine mani olma ki helak olmayasın. ‘Dil’linden konuşana kulak ver ve konuştukların ‘dil’ine ayna olsun. Kısaca O’nun adına al, O’nun namıyla ver, O’nun hesabına işle. O zaman sen de asra galip olursun, onla beka bulursun inşallah…
Veteva savbil hakki vetevaa savbissabr… yani hakkı görüp hak söyleyenler ve hakta sebat edenler müztesna…
Evet her sanat sanatkârını bildirir. Her şey onları yaratan içindir, O’nu tanıtmak için. O hâlde O’nu tanıtmayan bir kelam batıldır. Abesle iştigal etme. O’nu tanımayan bakış ‘yok’tur. Yollama bakışını yokluğa.
Asır şahittir ki ey nefis! O’na bakmayan kalpler firakın elemiyle inler.
Bak, onu gör ve onu göster. Görmenin önünde engel olan kendini görme.
‘Elma tatlı’ deme; ‘Rabbim tatlandırdı.’ de ki tattığın helal olsun. Evet gül kırmızı, bu doğru ama hak değil. Gülü kırmızıya boyayıp sana takdim edene haksızlık etme. Sanatı sanatkâra, hakkı sahibine teslim et. Sahibini gör ve göster.
Bak âlemi rahmet kaplamış. Âlemlere rahmet olan ‘Sevgili’ gibi âlemi ‘âlem’ bil. Mahbubun habibi ol. Asır vakti nebisi asrı asar yapıp helakten kurtarmış, O’na tabi ol. Her şeyi Rabbinin sanatı olarak oku, okut. O zaman sen de onun eseri olur, beka bulursun.
Ve sabret… Musibeti isabet ettiren de o. Senin mahbubun sana kötüyü isabet ettirmez. Rahmetiyle, keremiyle senin yanında. Sabret, aradaki rabıtayı kesme ki musibetin helaket olmasın. Sabır, O’nunla kalmaktır bil. Sabret yani rahmetinden gafil olma. Huzurda kal, her daim hazır ol. Çünkü O, eseriyle ef’aliyle ve esmasıyla her daim hazırdır. Sabır da sabreden de O’nun eseridir. Ve O’nun eseri ebedidir. Sabret ki sana da değsin ebed.
Ey asrın sahibi! Ey, bekaya kaçalım diye fenaya ‘göz yuman’ Rabbim! Ey zevalin ve firakın zindanında inleyenlere firar edecek kapılar açıp zindanı visaline vesile kılan mahbub. Asır vaktinin nebisi Habibin aşkına, asra mağlup edip hüsranda koyma bizi. Asrımızı zevalin eleminden kurtar ki asr ‘saadet’ e dönsün. Her anımız senin ‘yan’ında ve sana dön/ük olsun.* Âmin…
ABDURREŞİD
* ”Her şey helak olucudur, ona bakan vechesi dışında” mealindeki ayete işaret etmekte.
26 Ocak 2012 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder