EZAN HER AN KALPLERDE DUYULUR
Hayatın her anında ezan okunmaktadır ve insan her an
ubudiyetle; ubudiyetin özü olan zikri, fikri ve şükrü hayatının tamamına yayıp
Rabbe kulluğunu ifa etmekle mükelleftir. Zira Rab her an ona farklı bir esmasıyla
muhatap olup kendini insana tanıtmakta ve sevdirmektedir. İnsanın vazifesi de
O’nu tanıyıp sevgisine, muhabbetle karşılık vermektir.
Esbabın vazedilişinin çok hikmetlerinden bir hikmeti de
esma-i hünsanın talim edilmesi ve tanıtılmasıdır. Bu anlamda âlemde sürekli
ezan okunur, insan; Rabbe itaate ve Rabbi tanımaya davet edilir.
Esbap, ubudiyete davet manasında bir nevi ezandır ve
iktiza ettiği ubudiyete kulu davet eder. Nasıl mı? Mesela açlık, bir nevi
ezandır. Kişiyi Rezzak-ı Hakiki’ye ubudiyete davet eder. Kul açlığı hisseder
hissetmez Rabbinin emrini alır. Rızkın,
esbaptan değil de Rabbinden geldiğini hatırlamak suretiyle esbaptan
temizlenmek manasında abdest alır. Mutfak mescidine yönelir. Rezzak olan
Allah’a ubudiyete niyet ederek nimet üzerinde Rabbinin ismini zikrederek ‘yeme’
ibadetine başlar. Rezzak olan Rabbinin huzurunda O’nun nimetlerini zevk içinde
tefekküre dalar. Açlığı giderenin O olduğuna bizzat ve bilfiil şahit olur.
Nihayetinde O’na memnuniyetini ifade babında şükürle yemek ibadetini bitirir ve
kulağını okunan yeni ezana diker. Kuddüs ismine şahitlik etmek anlamında el
yıkama ubudiyetini yapar, temizliği kendine sevdiren Rabbine şükreder.
Evet, susuzluk da bir ezandır. Kulu saki-i hakiki olan Rabbin
ubudiyetine davet eder. Kul, Resulullah’a uyma niyetiyle musluk mescidinde suya
yönelir. Onun dergâhı-i izzetinde diz çöker, besmele çeker, sağ eliyle suyu ağzına
götürüp susuzluğunu gideren Rabbe tanıklık eder. O nimetin hakiki sahibini
fikreder ve nihayetinde O’na şükrederek başka esmanın huzuruna avdet için
huzurdan ayrılır.
Hastalık dahi bir ezandır. Sıhhat vererek daima insana
şifa veren Şafi’yi hatırlatmak ve o nimetin şükrüne/ibadetine davet manasında
bir ezandır. Kul, ezanı işitmek suretiyle şifanın kaynağının ilaçlar yahut
başka esbaplar olmayacağını ilan sadedinde esbaptan temizlenme abdestti alır. O’na
itaat niyetiyle Şafi-i Hakiki’yi zikir babında ilaca ya da tabibe yönelir.
Rabbe iltica eder, O’ndan medet umar ve bu surette hali tefekkürü yapıp Rabbini
tekbir eder. Sonra afiyete ulaştığında Rabbine hamd ile şükrederek Şafi ismine
bilinçli bir ayinedarlık eder. O ismin zikri, fikri ve şükrü anlamında
kulluğunu ilan eder.
Def-i hacet ihtiyacı da bir nevi ezandır. Kulu ubudiyete
davet eder. Kul habis olan şeytandan ve necasetten Allah’a sığınmak suretiyle
Rabbini zikreder. Resulullah’a iktidaen sol ayağıyla helaya girer, zararlıyı
vücudundan atıp faydalıyı vücudunda bırakan Rabbini fikreder. Sonra rahatlar ve
muzırratı def ettiği ve menfaatliyi kendine ihsan ettiği için Rabbine şükrederek
ayrılır.
Bu anlamda her ihtiyaç bir ezan olur ve o ihtiyacın
karşılanmasına bakan esmayı tanıma ubudiyetine kulu davet eder. Kul, esbaptan
tecerrüt manasında nimeti Rabbinden bilerek manen abdest alır. O esmayı zikre
niyet ederek besmele ile ihtiyacına yönelir. İhtiyaç vermek ve ihtiyacını
karşılamak suretiyle esmasını tanıtan ve o esma ile kuluna sevgisini bildiren Rabbini
tefekkür eder ve muhabbetine memnuniyet ve rıza ile karşılık vererek şükreder.
Bu anlam da musibetler de hastalık gibi birer ezandır.
Kulu menfi ibadete sevk eder. Gaflet vesilesiyle unuttuğu Rabbin o musibete
bakan esmasını yad eder ve O’na yönelmek suretiyle ubudiyetini ifa etmiş olur.
Hatta diyebiliriz ki yine bu anlamda günahlar da birer
ezandır. Ve kalbe yaşattığı sıkıntı ve pişmanlıkla kulu Gafur olan, Tevvab olan
Rabbin huzuruna davet eder. Kul, Rabbini hatırlar, O’na yönelir, O’nu zikreder.
Pişmanlığını ilan ederek istiğfar ibadetini yerine getirir. Sonra kendisine
pişmanlık nasip edip onu huzuruna kabul eden merhametli Rabbine şükreder.
Özetle, tüm başlangıçları, tüm mazhariyetleri, tüm
bitişleri, tüm duygulanışları, harekete sevk edici unsurları birer ezan olarak
algılayabilir ve her anımızı ubudiyetle geçirebiliriz. Hatta sadece kendi
ibadetimize değil bütün mahlûkatın ubudiyetine bakan veçhesiyle âlemde her an
okunan bir ezan ve her an o çağrıya kulak veren abdleri müşahede edebiliriz.
Mesela havaların ısınması ve baharın gelişi bir ezandır. Tüm tohumları ve
ağaçları ubudiyete davet eder. O mahlûkat acz ve fakr lisanıyla kendi tesirlerini
ret manasında abdest alıp çiçeğe ve yaprağa dururlar. Çiçeğin ve yaprağın lisan-ı
hâliyle o nimetler üzerinde tecelli eden esmayı zikrederler ve zişuurun zikrine
vesile olurlar. Cemil olan, Sani olan, Müzeyyin olan, Latif olan Rablerini ilan
manasında ubudiyet-i fıtriyelerini yaparlar.
Sıcaklarla birlikte yazın gelişi de bir ezandır. Tüm
ağaçlar acz ve fakr lisaniyle besmele çekip meyveye dururlar. Rezzak olan, Şafi
olan, Rahim, Hakim, Halim, Habir, Sani, Musavvir olan ve hadsiz esma sahibi
olan Rablerini, Yaratıcılarını âleme ilan manasında fıtri ubudiyet vazifesini
yaparlar. İnsan da onların bu ubudiyetlerine şahitlik etmek suretiyle kasdi ve
şuuri ubudiyet-i mahsusayı yerine getirmiş olur.
Daha bunlar gibi ezana muhatap olan hadsiz mevcudatı
sayabiliriz. Doğuşlar batışlar, açılışlar kapanışlar; arzu edişler reddedişler;
meraka, hayrete, muhabbete, tefekküre hatta adavete ve öfkeye sevk eden her
şeyi birer ezan olarak görebilir, onlara müteallik olan esmanın talimi
manasında ubudiyet-i insaniye ile mukabele edebiliriz.
İşte âleme bu nazarla bakan bir kul, her an Rabbinin
çağrısını işiterek ‘lebbeyk’ diye mukabele eder. Kendini tanıtan ve esmasıyla
sevdiren Halik’ını esbap vesilesiyle tanır ve O’na muhabbetle mukabele eder.
Her an huzurda abd olur. Huzur-u daimiye muvaffak olur.
Rabbim bizleri her an esma-i hüsnana davet manasında
yaptığın çağrıya uyup hadsiz esmanı tefekkür ve ilan manasında ubudiyetimizi
yapmaya (en azından niyeten) muvaffak eyle. Her an senin zikrinde, şükründe,
fikrinde bizleri yaşatarak hüsn-ü ibadetle sana mukabele etmeyi nasib eyle. Âmin.
Abdurreşid
şahin.